kapat

Ozan İlter’in Kaleminden Fularlı Yazılar #4 “Garplıların Beklediği Gibi Gitmeyen Savaş: Çanakkale”


I. Dünya Savaşı devam ederken 1915 yılında Rus Çarı II. Nikola, savaşmakta oldukları Osmanlı Devleti’ne karşı İngiltere’den yeni bir cephe açmalarını talep etmişti. O tarihte İngiltere’de İstanbul’a ulaşmak amacıyla Çanakkale’ye bir harekât düzenleme fikri zaten vardı.

Bu taarruzla Rusları rahatlatmak, Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakarak Almanya’yı daha çabuk mağlup etmek amaçlanıyordu. İngiliz Savaş Konseyi 28 Ocak 1915’te Çanakkale’ye bir deniz harekâtı düzenlenmesine karar verdi. Deniz Bakanı Churchill, Türklerin ağır bombardıman karşısında cepheden kaçacağını zannediyordu. Fransa da plan kapsamında saldırıya katılacaktı.

Amiral Carden, 1807’de İngiliz donanmasının Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul açıklarına ulaşması anısına bu olayın yıl dönümü olan 19 Şubat 1915’te saldırının başlamasına karar verdi. 1807’deki hadisede Osmanlı Devleti’nin saldırısı karşısında donanma çareyi Çanakkale Boğazı’ndan kaçmakta bulmuştu.

19 Şubat 1915’te düşman denizden 7 saatlik şiddetli bombardımana rağmen Boğaz’dan içeri giremedi. Kötü hava koşulları nedeniyle saldırıya 25 Şubat’a kadar ara verildi.

25 Şubat’ta başlayan taarruzda giriş tabyaları tahrip edildi ve 27 Şubat’ta düşman gemileri Boğaz’dan geçti. Ancak obüslerin etkili direnişi karşısında geri çekildiler.

Giriş tabyaları hasar görünce topçumuz geriye alınmış, Seddülbahir ve Kumkale havalisi gemi ateşinden korunmak için boşaltılmıştı. Bunu fırsat bilen düşman donanması Kumkale ve Seddülbahir’e topları imha için birer birlik çıkardı. Seddülbahir’de kısmen başarı elde eden işgalciler, açılan ateş sonucu her iki mıntıkadan da geri çekildi.

Düşman gemileri 1-3 Mart 1915’te mayınları toplamak için Boğaz’dan geçmek isteseler de obüslerin ateşi neticesinde geri çekildiler.

Müttefikler Kumkale ve Seddülbahir’e 4 Mart’ta yeniden kuvvet çıkardılar ancak Türk karşı hücumu karşısında muvaffak olamadılar.

5-18 Mart arası hemen her gün saldırının ilk gününe benzer şekilde düşman donanmasıyla Türk topçusunun cebelleşmesi ve akabinde gemilerin geri çekilmesi şeklinde geçti.

Yaklaşık bir aydır devam eden bu bunaltıcı ve sonuç vermeyen devridaim müttefik donanması komutanı Sackville Carden’ın sinirlerinin yıpranmasına ve görevden ayrılmasına yol açtı, yerine 17 Mart’ta İngiliz Amiral de Robeck getirildi.

Çanakkale’de John Michael de Robeck başkanlığında toplanan konseyde 18 Mart günü nihai taarruza karar verildi.

Müttefik donanmasındaki gemilerin toplam namlu sayısı 250’yi buluyordu. Türk tarafı ise topların niteliği, sayısı ve cephane bakımından dezavantajlıydı.

18 Mart 1915:

İlk ateş tabyalarımızın ateş menzili dışından 18 Mart’ta saat 11.30’da açıldı. Yarım saat kadar sonra ilerleyen düşman filosunun menzile girmesi üzerine tabyalarımız karşı ateşe başladı. Amiral de Robeck Fransız gemilerinden mürekkep ikinci grubu saat 12.30’da ileri sürdü. Böylece Boğaz’a girmiş olan toplam 10 geminin atışları sonrası tabyalarımızın bazıları toprakla örtüldü, bir kısmı da ateşi kesti.

Mayın tarama gemileri, gemilerin geçebileceği bir hat açmak için harekete geçince Türk tabyaları ve bataryaları da mayınların toplanmasını engellemek amacıyla var güçleriyle mukabele etmeye başladı.

Bir müddet sonra Fransız gemilerinden ikisinin ciddi hasar gördükleri anlaşılınca Fransız gemileri geri alınarak İngiliz gemilerinden müteşekkil 3. grup ileri sürüldü.

Hasarlı gemileri takiben Boğaz’dan çıkmaya çalışan Fransız Bouvet zırhlısı Nusret mayın gemisinin günler evvel döşediği mayınlardan birine çarparak iki dakikada sulara gömüldü ve Çanakkale cephesinde Türk tarafının ilk batırdığı gemi oldu.

İngiliz gemisi Irresistible öğleden sonra bir mayına çarptı, saat 16.00’da bir mayına daha çarpan geminin bir tarafı suya battı. Gemidekiler tahliye edilirken onu kurtarmaya gelen Ocean da top atışlarımız sayesinde başarılı olamayarak geri çekildi. Bu esnada Seyit Onbaşı, Rumeli Mecidiye Tabyası’nda kendisiyle birlikte yara almayan tek arkadaşı Niğdeli Ali’nin yardımıyla 215 kiloluk top mermilerini sırtlayıp ateşlemeye başladı. Üçüncü atışında Ocean’ı dümen donanımından vurdu. Kontrolden çıkarak bir mayına çarpan Ocean zırhlısı ağır hasar gördü. Mürettebatı tahliye edilen Ocean ve Irresistible o akşam tümüyle sulara gömüldü.

Üç gemisi batan, üçü de aldıkları hasarla savaş dışı kalan müttefik donanmasının 3’te biri böylece saf dışı kaldı ve filo aynı gün geri çekildi.

Kazanılan bu zaferle Çanakkale Boğazı’nın kara birliklerinin desteği olmadan geçilemeyeceği ortaya çıkmıştı. Türk askeri, topları terk edip gideceği yönündeki düşman öngörüsünün aksine ağır bombardımana rağmen büyük bir azim ve fedakârlıkla mücadele ederek Boğaz’ı müttefiklere dar etmişti. Zaferde döşenen mayın hatlarının katkısı büyüktü.

Kara Savaşı:

Denizde ağır bir hezimete uğrayan müttefiklerin kara harekâtı yapması kaçınılmaz hâle geldi ve her iki taraf da hazırlanmaya başladı.

Çanakkale bölgesini savunmak üzere kurulan 5. Ordu’nun başına getirilen Liman von Sanders Paşa, Türk komutanların aksine çıkarmanın Bolayır istikametinden geleceği kanaatindeydi. Lakin bu düşünce müttefiklerin donanmanın Boğaz’dan geçişini sağlamayı esas alan planına tersti. Zira düşmanın filonun Marmara Denizi’ne inmesini temin etmesi için en kısa yoldan kıyıdaki tabyaları ele geçirmesi, bunun için de Türk komutanların tahmin ettiği üzere Kabatepe ve Seddülbahir istikametinden çıkarma yapması gerekiyordu.

25 Nisan 1915’te o güne kadarki en büyük amfibi çıkarma harekâtı başladı. Düşman Bolayır’a gösteri hücumu yapmakla birlikte esas taarruz Arıburnu ve Seddülbahir mıntıkasından başlamıştı. Liman von Sanders, müttefiklerin gösteri çıkarmasına kanmakla Bolayır’da akşama kadar vakit kaybetti ve asıl sıklet merkezlerine müdahale edemedi.

Arıburnu’nda iki taburla düşmana karşı koyan Yarbay Şefik Bey ve çıkarmanın ehemmiyetini görerek 57. Alay’la muharebeye giren 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, düşmanın kıyıdan daha iç kesimlere ilerleyişini önleyerek, Seddülbahir cephesinde ise taburuyla on kat düşman karşısında 32 saat metanetle direnen Binbaşı Mahmut Sabri, kilit rol oynadılar.

İki haftada 3 zırhlının batırılması:

13 Mayıs gecesi Binbaşı Ahmet Saffet Bey komutasındaki Muavenet-i Milliye torpidosu düşman gemilerinin yanından geçerek Morto Koyu’na kadar sokuldu. Burada Goliath zırhlısı tarafından fark edilerek parola sorulan Muavenet-i Milliye’den soruya soruyla karşılık verilerek ve anlamsız birtakım işaretler verilerek İngiliz gemisiymiş gibi davranıldı. Hedefe 200-300 metre kadar yaklaşan Muavenet-i Milliye 3 torpili de isabetle ateşleyerek Goliath’ı vurdu ve koydan ayrıldı. Goliath kısa süre içinde mürettebatıyla birlikte sulara gömüldü.

Alman U-21 denizaltısı da 23 Mayıs’ta Arıburnu açıklarında Triumph, 27 Mayıs’ta da Seddülbahir civarında Majestic zırhlılarını batırdı.

İki haftada 3 zırhlının batması ve Alman denizaltılarının bölgede dolaşması üzerine müttefikler gemileri güvenli limanlara çekti. Bu da Türk askerini rahatlattı.

Çanakkale Deniz Zaferi’nin ardından 25 Nisan sabahı başlayıp 8,5 ay devam eden, yıpratıcı, kimi zaman birbirinin tekrarı gibi olan ve mevzilerin sürekli el değiştirmesi vb. şekilde cereyan eden kanlı muharebeler silsilesi sonunda düşman pes ederek 9 Ocak 1916’da bölgeyi tümüyle terk etti.

Türk askerinin kahramanlık örnekleri:

Mücadelenin muvaffakiyeti netice vermesinde hayati rol oynayan birtakım kahramanlıkları anlatmanın cesaret misallerinin savaşın gidişatına tesirini daha iyi kavramak ve harbin dehşetini tam manasıyla olmasa da bir nebze izah edebilmek ve bu vesileyle göğüs göğüse çarpışan askerleri anmak bakımından faydaları bulunmaktadır:

Ünyeli Rıza ve arkadaşları:

Bir gün 7. Tümen’in 21. Alayının 1. Bölüğüne tabur emir subayı tarafından savaşta görev almak isteyen Ünyeli Rıza ve Karadenizli 4 arkadaşı getirildi. Yaşları ilerlemiş olmasına rağmen güvenlik ve keşif görevlerine başlayan gönüllülerden ikisi on gün içinde şehit düştü.

Ünyeli Rıza ve kalan arkadaşları düşmanın makineli tüfek ve bomba toplarını tespit ettiklerini, bir baskın vermeyi istediklerini söyledi. Düşman siperine yapılacak böyle bir hücum kati surette ölüm demekti. Kararlılık serdeden 3 arkadaşın söz konusu göreve gönderilmesine karar verildi ve yalnız 5’er bomba ve bıçak ve kamalarla teçhiz edildiler. Üç arkadaş, gecenin karanlığında yola çıktıktan yaklaşık 1 saat kadar sonra şiddetli patlama sesi işitildi. Bir müddet devam eden ateş seslerinin ardından Ünyeli Rıza koynunda düşman makineli tüfeği olduğu hâlde sürünerek geri döndü.

Azami derecede kuvvetle tahkim edilmiş sipere varınca iki arkadaşı kendilerini fark eden İngilizlerle boğuşurken Ünyeli makineli tüfeğin başındaki 4 askeri kamalayarak saf dışı etmiş ve tüfeği getirmişti. Bölüğe ağır zayiat verdiren tüfeği ele geçirerek çok mühim bir yararlılık gösteren ve iki arkadaşını burada şehit veren Rıza, görevini tamamlayarak memleketine döndü.

Bigalı Mehmed Çavuş:

Seddülbahir tabyası 25 Şubat’taki ağır bombardımanda kullanılamaz hâle gelmiş ve tahliye edilmişti. Ancak gözlem için kalede Mehmed Çavuş’un komutasında yarım takım asker bulunduruluyordu. Burası Mustafa Kemal’in komuta ettiği Maydos mıntıkasına bağlıydı.

4 Mart’ta kale açıklarına gelen düşman muhrip ve gambotlardan motorlara binmeye başladı. Gemi ve motorlardan taciz ateşi açılmaya başlandı. İngiliz askerleri karaya çıkıp ilerlemeye başladığı sırada ateş altına alındılar. Kaledeki 30 Türk askeri geniş bir açıdan yer değiştirerek ateş ediyor, bu da düşmanın karşıda sayıca çok fazla kişi olduğunu sanmasına yol açıyordu. Bir kısmı motorlara kaçmaya çalıştı, bazıları denize, bir bölümü de tümseklerin ardına sığındı. İngilizler artık gemilerden motorlara binmek istemiyor, komutanları silah zoruyla onları ikna etmeye uğraşıyordu.

Mehmed Çavuş bozulan tüfeğini İngilizlere fırlattı, hırsını alamayarak taş atmaya başladı. Onu görüp yüreklenen askerler de artık açıktan ateş etmeye başladı. Mehmed Çavuş’un kafasını bir mermi sıyırdı, ancak fark etmedi. Sonra da göğsünden bir kurşunla vuruldu ve gözünü sıhhiye çadırında açtı.

Gazi Çavuş, Mustafa Kemal’in teklifi üzerine 12 Nisan 1915 tarihinde “Gümüş Muharebe İmtiyaz Madalyası” ile ödüllendirildi.

Bir diğer Mehmed Çavuş:

64. Alay 3. Tabur’da takım komutanı olan Mehmed Çavuş, 27 Nisan 1915’te Arıburnu cephesinde bir tepeyi muhafazayla görevlendirilmişti. Düşman da tepeyi almak için taarruza geçince Mehmed Çavuş emir beklemeden tepeyi ele geçirdi. Muharebe daha da şiddetlenmiş, Mehmed Çavuş ve en fazla 60 kişiden müteşekkil takımının Alayla irtibatı kesilmiş, kendilerinden 10-15 kat kalabalık düşmanın arasında kalmışlardı. Bu şartlar altında bir hafta boyunca inatla direnen Mehmed Çavuş ve arkadaşları Alay düşmanı geri püskürtünce geride kalan arkadaşlarına kavuştular.

Kuzey Grubu Kurmay Başkanı Orgeneral Fahrettin Altay’ın naklettiği hatıratından:

“Türk savaş tarihinin şeref ve kahramanlık dolu kan ve ateş pahasına kazanılmış bu savaşından söz ederken Mehmetçiği anmamak da elden gelmiyor. Burada Mehmet’imin birkaç kahramanlığını da size anlatıvereyim:

Kanlısırt savaşlarından sonra mevzilerimizin bir kısmını geriye almıştık. Kolordu Komutanım Esat Paşa ile beraber bu siperleri dolaşırken bir İngiliz eriyle bir Türk erini birbirlerini süngülemiş hâlde yerde yatarken görmüştük.

Yine bir lağım içinde bir sağlam, bir yaralı erimiz bütün gece toprağı kasaturasıyla delerek dışarı çıkmayı başarmışlar, bizim tarafa geçmişlerdi.

Conkbayırı savaşlarında ise erlerimiz süngü hücumuna kalkarken düşman donanmasının kahredici ateşine aldırmadan iki metre yüksekliğindeki hendeği birbirlerine omuz vererek aşmayı başarmışlardı. Bu hareket dünyanın hiçbir ordusu ve ulusunda görülmeyecek kadar vatanı için ölümü küçümseyici bir davranıştı. İşte bu Türk kahramanlığıdır ki Birinci Dünya Savaşı sonunda yoksulluk içinde dört sene dokuz cephede savaştıktan sonra silahı elinden alınmasına rağmen yine Mustafa Kemal’inin emrinde vatanını kurtarmasını bilmişti.

Yine birliğine su getiren bir saka erimiz de silahsız olarak su taşıyan fıçılarını götürürken yanlışlıkla İngiliz birliklerinin içine düşmüş, yarı baygın yatan iki İngiliz eri susuzluktan bunalmış bir durumda görünce dayanamayarak onlara su vermekten kendini alamamıştı. Ben Mehmet’e niçin su verildiğini sorduğumda: “Düşündüm, su versem dirilecekler, beni alıp götürecekler, vermesem zavallılar ölecekler, acıdım. İşaretle silahlarını istedim, yere bıraktılar. Birisini su taşıyan atıma astım, süngü takılı olanı da elime aldım ve sonra da tasla ağızlarına yudum yudum su verdim. Suyu birden bire vermekten belki ölüverirler diye çekinmiştim. Kendilerine geldikleri zaman ayağa kalktılar, bu sefer önlerine onlara ‘önüme düşün’ işaretini verdim, bizim tarafa geldikten sonra rastladığım subaya da teslim ettim. Tekrar bizim askere dönüp onlara su verdim.”

Savaşta subaylar ve erler arkadaşlık yönünden en büyük imtihanı verirler.

Yine bir gün gözetleme yerinden düşman siperlerini gözetlerken, bir erin siperin önündeki toprak yığınının üstüne tırmanarak çıkıp elindeki bombayı karşı siperlere atıp aşağıya indiğini görmüştüm. Düşmanın bu harekete karşılık yaptığı ateş kesilince bu kahraman bombacı, tekrar tırmanarak bomba atıyor ve aşağı iniyordu. Hendek içinden görmediği hedefini görerek bombasını atmak için ölümü göze alan bu kahramanı Kolordu Komutanı Esat Paşa’ya da göstermiştim. Her kahramanlığı ve iyi hareketi değerlendirmesini iyi bilen Esat Paşa:

  • Başkan ismini isteyiniz de mükâfat verelim! demişlerdi.

Mustafa Kemal’in Kurmay Başkanı İzzettin (Çalışlar)’den sorduğum zaman:

  • Başkanım, bizim de dikkatimizi çekiyor, bu kahraman çocuğun adını birliğinden istedik, gelince bildiririm!.. demişti. Neye yarardı ki biraz sonra gelen cevapta adı ile beraber şehit olduğu haberi de geliyordu…”

Yumruklarıyla savaşan Türk

Çanakkale Savaşı Fahrettin Altay Paşa’nın da yukarıda değindiği üzere centilmenlik hikâyelerine de sahne oluyordu. Örneğin birçok Amerikan ve İngiliz gazetesinde “Yumruklarla savaşan Türk” başlığıyla aşağıdaki hadise rivayet edilmiştir:

“Anlatılamazı iyi anlatan bir Gelibolu hikâyesi.

Gelibolu’yla ilgili “anlatılamaz” Türk’ü değerli ve adil bir düşman olarak sergileyen bir hikâye vardır. İşte o hikâye:

Genç bir İngiliz subayı kendisi gibi yalnız başına gözetleme yapan bir Türk subayıyla karşılaştı. Tıpkı Britanyalı gibi şaşıran Türk elinde revolveriyle· ilerledi. İngiliz’in revolveri yoktu. Elleri ceketinin geniş cebinde, olduğu yerde kaldı.

Düşmanının silahsız olduğunu gören Türk, silahını atıp yumruklarını ringdeymiş gibi kaldırarak İngiliz’i çok şaşırttı. İngiliz gardını aldı ve bir sonraki anda Türk kendini onun üzerine attı ve ikili çaresizce kavga etmeye başladı. İkisi de aşağı yukarı aynı yaşta ve ağırlıktaydı ve boks sanatı konusunda yeterli bilgiye sahipti. Yaklaşık 10 dakika hiç durmadan dövüştüler.

Sonra ikisi de bitkin düştü ve sadece nefesleri yerine geldiğinde küçük özel hesaplaşmalarına devam etmek amacıyla kısa bir dinlenme için durakladılar. Saros Körfezi’nde gemiler otomatik olarak ateş ederken ve arkalarında sahra topları gürlerken dövüş rauntlarca devam etti. İkisi de diğeri üstünde belirleyici bir avantaj elde edemeyince sonunda Türk ve İngiliz yere yuvarlandı ve güldü. O sırada İngiliz’in eli bir şeye dokundu. Bu Türk’ün tabancasıydı.

Tabancayı kaldırıp düşmanına verdi. Sonra iki genç adam tokalaştı ve kendi hatlarına döndü.”

Garplıların beklediği gibi gitmeyen savaş:

Çanakkale Savaşı sonucu veyahut gelişimi bakımından, gerek Çanakkale’yi savunan 5. Ordu Komutanı Komutanı Liman von Sanders Paşa gerekse İngilizlerin başını çektiği müttefiklerin öngördüğü biçimde cereyan etmemiştir.

Liman von Sanders, kara taarruzunun ağırlık merkezinin güneydeki Seddülbahir ve Arıburnu’nda değil, onlarca kilometre kuzeydeki Bolayır’da olacağını, müttefiklerse Balkan hezimetine bakarak Türklerin cepheden kaçacağını zannetmişti. Hâlbuki çıkarmanın seyri Liman Paşa’nın değil, Türk komutanların tahminlerinde haklı olduğunu göstermiş, ağır düşman bombardımanına metanetle ve cesaretle direnen Mehmetçik de müttefiklerin ne kadar yanıldığını ortaya koymuştur.

Çanakkale zaferi, düşmanın üstün hava, deniz ve kara kuvvetlerine karşı verilen fedakârca mücadelenin başarıya ulaşmasıdır. Böylece Türkleri Anadolu ve Balkanlar’dan söküp atma hedefi suya düşmüştür.

Bu savaşta Mustafa Kemal’in Anafartalar ve Conkbayırı’nda kazandığı parlak zaferler onun yurt sathında tanınmasını ve Kurtuluş Savaşı’nda lider olarak kabul edilmesini kolaylaştırmıştır.


· Fişek koymaya yarayan bölümü silindir biçiminde ve namlu gerisinde olan, tek parçadan oluşmuş, altı tane fişek alan tabanca.


Başa Dön